CUMHURİYET Mİ, SALTANAT MI?

CUMHURİYET Mİ, SALTANAT MI?
Yayınlama: 28.02.2016
A+
A-

Perşembe günü ulus olarak, cumhuriyetimizin kuruluşunun 92. yılını kutlayacağız. Cumhuriyet, halkın kendi kendini yönetme biçimidir. Halkın egemenliği kendi elinde bulundurmasıdır. Cumhuriyet ve demokrasi her ne kadar ayrı kavramlar olsa da, zamanla birlikte kullanılan ve bir birini tamamlayan kavramlar olmuştur. Cumhuriyette, devlet halkın seçtiği temsilciler tarafından yönetilir. Demokrasiler de hükümetler yasal çerçeve içersinde devleti yönetir. Cumhuriyette, temel hak ve özgürlükler anayasa güvencesi altındadır. Demokrasiler de ise çoğunluk azınlığa dayatabilir ve zorlamalar yapabilir. Cumhuriyet ve demokrasi, genellikle saltanat veya bir hanedanı içermez. Bir kişinin, grubun veya oligarşinin diktası ile asla bağdaşmaz. Cumhuriyet yönetiminde birey, devlete biat eden kölesi değil, efendisidir.

Cumhuriyet kutlamalarından üç gün sonra da 1 Kasım da genel seçim olacak. İlginçtir ki 1 Kasım aynı zaman da saltanatın kaldırıldığı gündür. Peki, saltanat nedir? Saltanatta, bir kişinin egemenliğidir. Bu bir Padişah, kral veya hanedan olabilir. Saltanat sözcüğü aynı zaman da zenginliği, gösterişi ve şatafatı da ifade eder. Saray ve taht mutlak gücü elinde tutan muktedirin, egemenin, padişah veya kralın ebedi ikametgâhıdır. Bir tarafta cumhuriyet, bir tarafta saltanat, bir tarafta da seçim. Sanki Türk halkı bu seçim de iki seçeneği oylayacakmış gibi bir algılama söz konusu. Hani deniyor ya, yeni Türkiye. Adı henüz konmayan yeni Türkiye. Gelişen olaylar, seçim sonrası Türkiye’nin farklı gelişmelere gebe olduğu görüntüsü çizmekte.

Son haftaya girdiğimiz şu günler de neler yaşandı? Birlikte anımsayalım. Armutlu da polisçe bir evde yapılan aramada, 24 yaşında Dilek Doğan adlı genç bir kız, anne ve babasının gözleri önünde göğsünden vuruluyor. Dilek Doğan’ın söylediği tek cümle şu oluyor. İçeri girerken galoş giyin diyor. Ne bir direnme, ne bir mukavemet, ne de bir hakaret. Annesinin feryadı şu; Maraş katliamından kurtulmak için kaçtık. Ölüm, İstanbul’da yakaladı bizi. Ne acı değil mi? Diyarbakır’da IŞID evlerine yapılan baskında, çıkan çatışmada 2 polis vuruluyor. Ne demişti başbakanımız; IŞID yaramaz çocuklar topluluğu. Canlı bombalar için de, patlamadan yakalayamayız deniyordu. Bir tarafta iki polis şehit oluyor. Diğer tarafta galoş giyer mi siniz diyen genç kıza ölüm. Bir daha sakın kapınızı çalan bir polise siz siz olun, galoş giyin demeyin efendim. Sonunuz hüsran, hatta ölüm olabilir.

Evet, cumhuriyet mi, saltanat mı? İpek ve Koza gruplarına baskın yapılıyor. Medya ve gazetelerine kayyum atanıyor. Kayyumlar kim dersiniz? Demeyelim efendim. Dersek kabahat etmiş gibi ağzımıza biber sürerler mi, sürerler vallahi. Evet hukuk mu, adalet mi, demokrasi mi cumhuriyet mi, yoksa saltanat mı? Aynı günün akşamı, ana muhalefet partisinin genel merkezine silahlı saldırının alt yazı haberleri geçiyor ekranlardan. Tüm bunları alt alta topladığında, nasıl ki 2+2= 4 ediyorsa, seçim sonrası yaşanacaklar da “4” kadar gerçek olacak. Nedir o gerçek? Ak Parti sonuçları çok iyi okumakta. Halka apursanız da, köpürseniz de biz iktidarız ve gitmeyeceğiz diyor. Aynı zamanda toplumun her kesimini tehdit ediyor. Terörle, polisle, hukuk, adalet ve maliye ile. Bu gözdağı hem de Türkiye’nin büyük sermaye gruplarına da yönelik olmakta. Günlerdir Aydın Doğan ve medyası dillerden düşmüyor. Yine koalisyon kurdurulmayacak. Medya karartılacak. Tek yanlı yayınlarla halk masallarla, ninnilerle, yalanlarla, dolanlarla, pespembe dizilerle pışpışlanıp duracak. Ne güzel, bize yollar yapılacak. Binemeyeceğimiz uçaklar için hava alanları, köprüler, termikli, termiksiz ve nükleerli nüktedan santralarla kuzey ormanlarımızı, Istancalarımızı, longoz ormanlarımızı Ergenemizi becerdikleri gibi becerecekler. Sonra gelsin oylar, gelsin padişah, gelsin saltanat.
Eh fena mı be yahu, ne güzel yol yapıyorlar. Hakikaten güzel yapıyorlar ha. İyi yapıyorlar, yiğidin hakkını vereceksin. Belli medya gruplarınca son zamanlarda üçüncü dünya savaşı senaryoları yazılmakta çizilmekte. Orta doğunun yeniden dizaynı hiç gündemden düşmedi. Irak, zaten fiili olarak üçe bölünmüş durumda. Suriye bu konuda dirençli çıktı. BOP konusunda ABD tek başına başrol oyununu oynayamadı. Rusya bu oyunda bende varım dedi ve sahne aldı. Tabii yanında Çin, İran, Hindistan ve son olarak Mısır da bu gruba dahil oldu. Olan bizim eş başkanlığa oldu. Bizi düşündüren Türkiye’nin de Yugoslavya sürecini yaşayıp yaşamayacağı. Orta doğuda ki savaşın bize sıçrayıp sıçramayacağı. Bu ne demek biliyor musunuz? Ya savaş, ya barış. Ya cumhuriyet, ya da faşizm. Halkın tercihi barış ve cumhuriyet olmalıdır. Demokratların, yurtseverlerin, halkçıların devrimcilerin ve sosyalistlerin tercihi her zaman bu yönde, halktan yana tavrı olmuştur. Faşizmin savunucuları da bellidir. Sandık sonuçları az çok bilinmekte. Ak Parti’nin hırçınlığı ve tehditleri bundandır. İktidar olamamanın telaşını yaşanmakta.
Seçim akşamı yine bazı iller karanlıkta kalabilir. Kedilerin yerini ne alır bilemem. Ama görünen o ki, Ak Parti kazansa da kazanmasa da gideceğe benzemiyor. Mehmet Ali Şahin’in açıklamaları bunu gösteriyor. Aynen şöyle diyor; sonuç 7 Haziran gibi olursa yine seçime gideriz. İşçiye, emekliye zırnık koklatmazken, sanki babalarının paralarını savuruyorlarmış gibi ha bire seçim giderleri için paralar savrula dursun. Oh be ne ala memleket. Giderayak iktidar güreşe doymayan pehlivana benzemeye başladı. Bir başpehlivan asla sırtının yere gelmesini veya göbeğinin yıldız görmesini istemez. Bu Pazar halk cumhuriyete evet diyerek, iktidarın göbeğine yıldızı göstermeli. Sonuç ne olmalıdır diye sorarsanız? Savaşa karşı seçeneğimiz barış olmalı, umut olmalı, sevda olmalı. İki Pazar önce bir kanlı pazarı daha izlettiler bizlere. Bu Pazar sandıkta ki seçeneğimiz karanlıklar değil aydınlık Türkiye olmalı. Kazanan faşizm değil, cumhuriyet ve demokrasi halkımız olmalı. Yazımı sevdanın ve kavganın şairi Ahmet Arifin “Anadolu” şiirinin son dizeleri ile bitirmek istiyorum.
ANADOLU
Öyle yıkma kendini,
Öyle mahzun, öyle garip…
Nerede olursan ol,
İçerde, dışarda, derste, sırada,
Yürü üstüne – üstüne,
Tükür yüzüne celladın,
Fırsatçının, fesatçının, hayının…
Dayan kitap ile
Dayan iş ile.
Tırnak ile, diş ile,
Umut ile, sevda ile, düş ile
Dayan rüsva etme beni.

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Saray Haber