65 yaş üstü ne zaman normalleşecek?

65 yaş üstü ne zaman normalleşecek?
Yayınlama: 02.06.2020
A+
A-

Salgının geldiği aşamada en çok tartışılan konulardan birisi yaşlıların durumu. 1 Haziran birçok başlıkta önlemlerin gevşetildiği tarih, ancak 65 yaş üstü için yasaklar devam ediyor. Diğer taraftan bu yaş grubu uzun süredir evlerinde kapalı durumda ve buna bağlı olarak pek çok ekonomik, sosyal ve sağlık sorunları da yaşıyorlar.

Sol Gazete, bu konuyu ve 65 yaş üstü “normalleşme”sinin olası tarihini Dr. İlker Belek ile konuştu.
Salgınla mücadele önlemleri arasında dikkat çekenlerden birisi 65 yaş ve üzerindeki vatandaşlara getirilen sokağa çıkma yasağıydı. Sizce bu önlem yaşlıları korumakta, covid-19 ölüm ve fatalite hızlarını azaltmakta gerçekten de etkili oldu mu?
Bu soruya kesin bir yanıt verebilmek maalesef mümkün değil. Mutlaka bir derecede etkisi oldu. Çünkü hastalık en çok yaşlıları etkiliyor ve önlem yaşlıların toplumla temasını azalttı.
Öte yandan, ülkemizdeki yaşlı nüfusun yaklaşık yarısının çocuklarıyla, torunlarıyla birlikte, yani geniş aile içinde yaşadıkları da biliniyor. Bir de geniş aile içinde olmayan, ama çocuk ve torunlarıyla aynı apartmanda ikamet eden yaşlı bir nüfus var. Bunlar da bir çeşit geniş aile ilişkisi içindeler. Yaşlıların aile ortamı yakınlığında temasta olduğu bu gençler salgın sürecinde, eğer işlerini kaybetmedilerse çalıştılar. İşten eve döndüklerinde kendi hastalık risklerini olduğu gibi büyüklerine aktardılar.
Peki yaşlıların “normalleşme”si, toplumun diğer kesimleri gibi sosyal hayatın içine karışmaları, eski yaşam tarzlarına dönmeleri ne zaman mümkün olacak? Sağlık Bakanlığı’nın bu noktada adım atmak için beklediği aşama nedir?
Bu sorunun ilk kısmına da net bir yanıt vermek maalesef mümkün değil.
Çünkü Türkiye’de toplumun yaşlılar dışındaki kesimlerinin “normalleşme”si konusunda alınan kararlar hiçbir objektif zemine oturmuyor, bilimsel bir kritere dayanmıyor.
Günlük vaka sayısının 1.000 civarında seyrettiği, test sayısının %20 artmasıyla 1.200’lere dayandığı bir ortamdayız. Yetersiz test yapıldığı için günlük vaka sayısı 1.000 civarında seyrediyor. Örneğin günde Almanya gibi 150.000, İtalya gibi 60.000 test yapıyor olsaydık, çok muhtemel ki her gün en az 3.000 civarında vaka saptanacak ve o zaman da kimsenin aklına “normalleşme” düşüncesi gelmeyecekti.
“Normalleşme” kararı bilimin izniyle değil, kapitalist ekonominin zorunlulukları sonucunda, patronların sınıfsal çıkarlarını karşılamak üzere alınmıştır. Böyle bir ortamda yaşlıların “normalleşmesi” kararını verebilmek hiç olanaklı değil.
Ama bir noktada bu kararı da verecekler. Yaşlılar çok sıkıldığı, onlara bakanlar çok yorulduğu ve belki de en önemlisi yaşlıların sağlık hizmetlerine ulaşması son 2,5 aydır neredeyse olanaksız hale geldiği için.
Biz de tam bu noktaya gelmek istiyorduk. Gerçekten de yaşlılar toplumun sağlık sorunları en fazla olan kesimi. Salgın koşullarında bu sağlık sorunları ne yönde seyretmiş ve yaşlı sağlığı nasıl etkilenmiş olabilir?
Yaşlıların pek çok sağlık sorunu var: Diyabet, hipertansiyon, kalp damar sistemi hastalıkları, prostat, kanserler gibi. Bu hastalıklardan tanı konulmuş olanların takip ve izlemi bu süreçte aksadı, hatta durdu. Yaşlılar kontrollerine gidemediler. Muhtemelen bu süreçte yaşlıların pek çok yeni sağlık sorununa da tanı konulamadı. Acil durumlarda bile, “korona kaparım”  endişesiyle sağlık kurumuna hiç başvurmayan ya da geç başvuran yaşlılar olduğunu biliyoruz. Belki de covid-19 nedeniyle değil ama bu tür sorunlar nedeniyle pek çok yaşlı hayatını kaybetti. Aslında bu tür ihtimallerin tamamı sürecin en başından Sağlık Bakanlığı’nın radarında olmalıydı. Böylece de yaşlı ölümleri özel olarak izlenmeli, yaşlı sağlığı ile ilgili apayrı bir politika geliştirilmeliydi.
Ayrı bir politika derken neyi kastediyorsunuz?
Sağlık Bakanlığı yaşlılara sokağa çıkma yasağını getirdiği anda, raporlanmış ilaçlarını reçetesiz alabilmelerine olanak sağladı. Bu olumlu bir karardı, ama yukarıda sözünü ettiğimiz sorunları çözecek nitelikte değildi, daha da ötesinde o sorunların çözümleri amacıyla alınmış bir karar hiç değildi. Yaşlıların işini kolaylaştırdılar, bir de sağlık kurumlarının üzerindeki iş yükünü azaltmış oldular.
Oysa yaşlıların sağlık sorunları ilaçlarını düzenli alabilmeleriyle çözülmüyor. Hatta belki de tam tersi oluyor. Yaşlı ilacını düzenli alabiliyor, ama şekerini, tansiyonunu düzenli ölçtürmediği için belki de yanlış dozda ilaç kullanmış ve buna bağlı olarak sağlığından kaybetmiş oluyor.
Bu nedenle sokağa çıkma yasağının uygulamaya konulduğu andan itibaren yaşlıların evde izlenmelerini sağlayacak bir sağlık hizmeti sunumu organize edilmeliydi. Bu hizmeti doğal olarak birinci basamak sağlık kurumları, yani aile sağlığı merkezleri verecekti.
Ancak Türkiye’de birinci basamak sağlık sistemi bu felsefeyle çalışmadığı için (oysa AKP öncesindeki sağlık ocağı sisteminin yaklaşımı tam böyleydi) birinci basamak kurumlarını bu yönde değerlendirmek akıllarına bile gelmedi. Öte yandan salgın süresi boyunca birinci basamak sağlık personelinin koruyucu ekipman ihtiyacının tam olarak karşılamaması da bu hizmet modelinin hayata geçirilmesini zaten engelliyordu.

 

Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.

Saray Haber